Güngören Masaj Salonu Hizmeti – Masör Ece

Güngören Masaj Salonu Hizmeti  – Masör Ece

Güngören Masaj Salonu öte yandan, kendimi, içimden yine doğuyormuş benzer biçimde düşünerek; yaratılmakta olan biri diye bakacaktım kendime ve mükemmelliğin sonsuzluğuna ulaşmayı amaçlayacaktım. Seçtiğim kişiyi dışardan, bütünlenmiş bir kişi olarak görüyordum. Her vakit benden üstünlüğünü koruyabilmesi için, daha baştan benim için hâlâ gerçekleştirilememiş birer ümit olarak kalmış mükemmellikleri bulacaktım onda.

Daha baştan, ulaşmak istediklerimin tümünün bir modeli olacaktı o. Bundan dolayı de, benden üstün olacaktı. Fakat bu düşlerimde, aramızdaki mesafeyi çok da fazla açmamaya titizlik gösterirdim. Düşünceleri, yaptıkları benim için birer bilinmez olan birini kabul edemezdim. Aşk, bir engelleme değil, bir kanıtlama olmalıydı.

Güngören Masaj Salonu aklımda belirlediğim resim dik, sarp bir yamaca tırmanıştı. Bu tırmanışta, benden birazcık daha çevik, biraz daha güçlü olan yoldaşım, adım adım bana yardım edip, doruğa ulaştıracaktı. Vermek değil, almaktı dileğim. Eğer, ben arkamdan birini sürüklemek durumunda kalaydım, sabırsızlıktan tükenirdim. O durumda, bekârlık, evlilikten yeğdi.

Ortak bir yaşam, benim temel gayemı, dünyayı fethetmek amacını engellememeli, desteklemeliydi. Benim olmaya mukadderatlı bir adam, ne benden aşağı, ne benden farklı, ne de aşın derecede benden üstün olmalı; öz yaşamımı belirleme gücümü elimden almadan, varlığımı güvence altına alacak biri olmalıydı. İki üç yıl boyunca, bütün düşlerim bu temele oturdu. Bu düşlere belirli bir önem veriyordum. Bigün, merakla kardeşime, çok çirkin olup olmadığımı sormuş oldum.

Güngören Masaj Salonu 

Güngören Masaj Salonu sevilebilecek kadar güzel bir kadın olma olanağım var mıydı benim de? Babamın, “benim erkek kızım” saslıne alışmış olan Poupette, ne demek istediÄŸimi anlayamadı. O seviyordu beni, Zaza seviyordu. Öyleyse neye üzülüyordum? Aslına bakılırsa, dış görünüşüm pek de fazla ilgilendirmiyordu beni. Derslerim, kitaplarım, kısacası benim isteÄŸime, irademe bağımlı ÅŸeyler, hâlâ baÅŸ uÄŸraşım olmakta devam ediyorlardı. Büyüdüğüm vakit ne olacağım konusu, yarından, kısa vadeli gelecekten fazla ilgilendirmiyordu beni.

Son sınıfa geçtiÄŸim yıl on beÅŸ buçuk yaşındaydım. Annemlerle birlikte tatilin bir kısmını Châteauvillain’de geçirmeye gittik. Alice teyze ölmüştü. Titite ve Jacques’ın annesi olan Germaine teyzeme konuk olduk. Jacques bitirme imtihanlarına girdiÄŸi için, Paris’teydi. Titite’i çok seviyordum. Işıl ışıl, sıpsıcak bir kızcağızdı. Kalınca, etli, güzel dudakları vardı. Teni öylesine ince, öylesine pürüzsüzdü ki, kanının dolaÅŸtığım görecek gibi olurdunuz. Eski bir çocukluk arkadaşıyla niÅŸanlanmıştı. AlabildiÄŸine uzun kirpikli olan bu genç insanla evleneceÄŸi günü iple çektiÄŸini de hiç saklamaya çalışmıyordu. Teyzelerimin bir kısmı, Titite’in niÅŸanlısı ile bir tek kaldıkları zaman, hiç de hoÅŸ davranmadığını, pek kötü davranılmış olduÄŸunı sıkıştırıyorlardı saslın arasına.

Châteauvillain’e vardığımız akÅŸam, yemekten sonrasında, ikimiz bahçenin arkasındaki aÄŸaçlıklı yolda yürüyüşe çıktık. TaÅŸ bir sıraya oturduk, biz de susuyorduk. Zaten hiçbir süre birbirimize söyleyecek pek sözümüz olmazdı. Titite bir an dalıp düşündü, sonra soran gözlerle bana döndü: “YaÅŸamdan beklediÄŸin, istediÄŸin sadece okumak mı?” diye sordu. “Bu halinden hoÅŸnut musun? Mutlu musun? BaÅŸka hiçbir ÅŸey istemiyor musun?” Hayır anlamına başımı salladım. “bütün istediÄŸim bu” dedim. DoÄŸruydu dediklerim. O yıl okul tatil olduÄŸu vakit, son sınıfa geçtiÄŸimden ve gelecek yıl bitirme imtihanlarına gireceÄŸimden baÅŸka bir ÅŸey düşünmemiÅŸtim. Titite içini çekti ve niÅŸanlısını düşlemeye koyuldu.